ÇERKES TOPLUMUNDA HAYNAPE KAVRAMI VE BUNUN YEREL TOPLUMSAL HAYATA YANSIMALARI


      Çerkes toplumunun gelenek ve göreneklerinde günlük hayatın yaşayan bir unsuru olan “haynape” kavramı, kelime anlamı olarak Türkçe'ye ‘ayıp’ şeklinde tercüme edilebilse de, bu kavramı özellikle kelimenin etimolojik yapısı itibariyle ele alıp bire bir Türk diline çevirdiğimizde çok daha farklı ve fazla anlamlar ifade ettiğini görürüz.  
       Toplumsal hayatın düzenlenmesinde ve şekillendirilmesinde her daim ön planda ve hayatın bizzat içerisinde dinamik ve canlı olarak yer alan haynape kavramı, esasında Çerkes toplumunu kendi içerisinde yaşadığı kültürünün özel bir formudur. Çerkesler’in neredeyse attıkları her adımda kafalarının bir köşesinde taşıdıkları bu kelime her türlü söz ve davranışlarının bir tür otokontrolünü sağlar. Tarihin ilk dönemlerinden beri var olan, yazılı olmayan ama herkesçe bilinen ve içselleştirilen temel ahlaki normlar karşısında uygunsuz davranışları halinde bireylerin karşılaşabilecekleri bir tür vicdani yaptırım söylemidir.  Öyle ki herhangi bir nedenden dolayı bu kelime ile karşılaşan bir Çerkes için daha utanç verici ve yüz kızartıcı bir durum yoktur.  Daha çok toplumsal hayatta karşılaşılan hata ve yanlışlıkların dile getirilmesi noktasında söylenen bu kavram, Çerkes adet ve geleneklerinin hemen tamamı gibi Çerkesler tarafından gittikleri yerlere taşınmış ve yine Çerkes toplumumun  bir parçası olmaya devam etmektedir.
    Ancak anavatandan tüm diasporaya taşınan gelenek ve göreneklerin ve bunların bir parçası olan haynape kavramının uygulanması ve yaşanması, takdir edilir ki tamamına yakınının kendi etnik kökenlerinden, kendi kültürlerinden olan anavatanlarında olduğu gibi olamamaktadır. Gidilen ülkelerin kültürel yapılarıyla karşılaşan, bir yandan kendi kültürel yaşamlarını devam ettirmeye çalışırken, diğer yandan da gittikleri yerlerin kültürel şartlarını öğrenmeye, benimsemeye ve yaşamaya çalışan Çerkesler bir tür anomi içerisinde kalmışlar, özellikle göç ettikleri ilk zamanlar başta olmak üzere başladıkları yeni hayatlarında büyük zorluklarla karşılaşmışlardır. Bu zorlukların içerisinde en başta belki de ‘dil’ açısından kaynaklanan iletişimsizlik problemleri gelir. Hatta bundan dolayı ihtiyaçlarını gidermek için gitmek zorunda oldukları pazarlara dahi haftada bir kez sırasıyla gittikleri vakidir. Okullarda karşılaştıkları sorunlar ise yalnızca Çerkesler için geçerli olmamakla beraber herkesin malumudur…
     Çerkesler’in sürgün edildikleri zamandan bu güne kadar geçen 140 yılın ardından dil problemi çözülmüştür. Artık gittikleri yerin dilini konuşamayan Çerkes yok. Hatta kendi ana dilini unutup yalnızca gittikleri yerin dilini konuşan Çerkes’lerin sayısı, bu gün anadilini bilen Çerkes sayısından çok daha fazladır… Kendilerine aralarında yer buldukları yeni toplum ile de sosyo-kültürel ve geleneksel yapı farklılığından kaynaklanan problemlerin büyük çoğunluğu da kendileri açısından artık rahatsız edici boyutta değildir. Bunun da ne şekilde gerçekleştiği konusu bilinmekle beraber daha uzun ve ayrıntılı olmasından dolayı şu an üzerinde durabileceğimiz mevzu değildir. Ona da bir ara değiniriz…
    Ancak, her ne kadar Çerkes’ler gittikleri yerlere entegrasyon ile ilgili bir çok sorunu, gerek kendi çabalarıyla gerek içerisinde yaşamaya başladıkları toplumun baskın kültürel özelliklerinden dolayı aşmış gibi görünseler de henüz daha aşamadıkları bazı sorunlar da vardır. Bunlardan biri de ‘haynape’ kavramıdır. Bu noktada bir dipnot koymamız gerekir ki, ‘sorun’dan kastımız kavramın kendi içerisindeki durumuyla alakalı olmayıp, kullanım sahası açısından oluşturduğu problemlerle alakalıdır.
    Şöyle ki; yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu kavram Çerkesler’in kendi toplumsal hayatlarında yaşadıkları bir form olup, başka kültürler içerisinde yaşanmaya başlandığında bir takım problemler oluşturmaktadır. Diğer insanlarla olan sosyal ilişkilerde bazen anlamını yitirmekte, bazen bir tür ikilemlere neden olmaktadır. Bizim toplumumuz için ‘haynape’ olan bir durum içerisinde yaşadığımız toplumun nazarında gayet normal olarak karşılanabilir. Bize göre utanılması gereken bir durum hakim kültürün yapısına göre bir övünç kaynağı olabilir. Bu durum tam tersi şekilde de olabilir. Mesela Çerkes toplumunda; bir insan yanına geldiğinde ayağa kalkmamak,  sokakta, caddede yüksek sesle konuşmak ve gülmek, konuşurken başkalarına fırsat vermemek, kadınlarla tartışmak ve onların ricasını yerine getirmemek, büyüklerin yolunu kesmek ve onlarla birlikte oturmak gibi birçok davranış haynape'dir. Bunlara ve haynape teşkil eden diğer çok sayıda davranışa bakıldığında aynı tutum ve davranışlar, içerisinde yaşanılan toplum için ayıp karşılanan durumlar değildir.Kendi kültürel yapısı ile içerisinde yaşanılan yerin kültürel yapısı arasındaki ayrımı iyi yapamamaktan dolayı sosyal hayatta insanlarımız bazen oldukça pasif kalabilmektedir. Pratik hayatta da söz gelimi yine bazen pazarda pazarlık yapamamakta, bazen fatura öderken bir büyüğüne sıra vermek için kendisini ödeme kuyruğunun en sonunda bulabilmekte, bazen bir halk otobüsünde gerek duyulmayan birine yer vermek amacıyla ayakta kalabilmekte,bazen meramını ifade edemeden bir konuşmayı bitirebilmektedir. Bunlar gibi her gün bizzat gözlemlediğimiz onlarca örnek sayabiliriz. Tüm bunların nedeni yukarıda belirttiğimiz gibi, genelde kültürel hayatımız, özelde ise bunun bir parçası olan ‘haynape’ anlayışıdır.
      Ancak bizim açımızdan problem teşkil eden asıl durum tüm bunlardan faklı ve hayati öneme sahip. Türkiye'de başlayan ve hızla devam eden "demokratikleşme süreci"nde bir çok azınlık, kurum ve kuruluş lüzum gördükleri taleplerde bulunabilirlerken, bizim toplumumuz yine sanki kendilerine tüm bunlar onlar tarafından bahşedilmiş gibi bu noktada "haynape" barikatıyla karşı kaşıya kalarak söz konusu söylem ve eylemleri ayıp saymaktadır. İçimizden çıkan 3-4 insan tüm cesaretlerini toplayarak artık görev haline gelmiş bu işi üstlenirken, toplumumuzun büyük kesimi bunların yaptıkları işi adeta ihanet ile eş değer görerek tepkilerini dile getirmektedir. Ayıp olan zaten kendimize ait olan bu unsurları talep etmek değil, göz göre göre kaybolmalarına sebep olmaktır. Daha büyük ayıp ise, anavatandan sürüldükten hemen sonra başlayarak, bu memleket için canını vermiş, bu ülkenin kurucu unsurlarından olan bu millete, dilini ve diğer değerlerini yasaklamak, zorla onları belirli bir kalıba sokmaya çalışarak onları yok etmektir...
     Bundan dolayı, ‘haynape’  kavramının yaşantısı da dahil, kendi içimizde yaşadığımız daha bir çok gelenek ve adetlerimizin yerel toplumsal hayata transfer edilmesi pratik hayatta bizlere büyük zorluklar çıkarmaktadır. Bu noktada içerisinde yaşadığımız toplumsal hayata bahsettiğimiz şekilde de adapte olunmalı, ama bu kesinlikle asimilasyon sürecine dönüşmemelidir. Kendi gelenek ve adetlerimizi de yine kendi içimizde tavizsiz bir şekilde  yaşamaya devam etmeliyiz.
    Son olarak büyük bir samimiyet ve keyifle şunu da ifade etmek isterim ki; Çerkes toplumu olarak bizler dünyanın en güzel kültürüne sahip milletiz. Ancak bu kültür herkes tarafından uyum sağlanabilecek ve taşınabilecek, herkeste karşılığını bulabilecek yapıda bir kültür değildir. Onu bizler kendi içimizde her zaman yaşamalı, yaşatmalı ve yarınlarımıza aktararak korumalıyız. Özellikle kültürün aktarılmasında ve yaşatılmasındaki en önemli unsur olan dilimize de bu günkünden daha fazla önem göstermeliyiz. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar