ÇERKES


Ernest Chanter Çerkeslerin M.Ö. 500 yıllarından itibaren tarih sahnesine çıkan antik bir millet olduğunu belirtmektedir. Ancak Sirkas (Çerkes) kelimesinin ilk kez, Papa IV. Innocentius tarafından Moğol hanına gönderilen Giovanni Da Pian Del Carpine’nin eserinde kullanıldığı söylenir. (Cahit Aslan -Bir Soykırımın Adı: 1864 Büyük Çerkes Sürgünü)  Çerkes kelimesinin etimolojik kökeni hakkında birçok rivayet vardır. Bu adlandırmanın nereden geldiği, ne zaman kim için kullanıldığı tam ve kesin olarak bilinmemektedir. Kafkasya’nın coğrafi olarak her yönden gelen toplumların geçiş güzergâhı konumunda olmasının bunda etkisi vardır. Araştırmacılara göre ülkenin içinde bile karışım ve göçler yüzyıllar boyunca sık sık olduğundan dolayı bölgedeki etnik gruplar hakkında net bir sınıflandırma yapmak mümkün değildir.

Arsen Avagyan’a göre Çerkes terimi konusunda sayısız teori ve açıklama içerisinde dayanakları diğerlerine göre daha sağlam olan üç kuram vardır: Grek (Greko-Latin), İran ve Türk (Tatar-Türk) yorumu. Bu kuramlar içinde kanaatimize göre en dikkat çekici olanı Antik Yunan yazarlarının eserlerinde Kuzey-Batı Karadeniz kıyılarının sakinleri tanımlanırken bunların yerel dilde ‘Kerket’ olarak adlandırıldığı ve bu adlandırmanın günümüze değin değişerek geldiği ve Çerkes şeklini aldığı görüşüdür. Diğer yaklaşımları merak edenler ilgili kaynaktan bakabilirler… (Arsen AvagyanOsmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, Ludmillan Denisenko (ter.)-Yasemin Gedik (haz.), İstanbul: BelgeYayınları, 2004)

Tarih boyunca Kuzey Kafkasya kavimleri öyle ya da böyle bir arada etkileşim halinde ve barış içinde yaşamışlardır. Söz gelimi mesela onca sarp kayalıklara ve geçit vermez coğrafi yapıya rağmen Vubıh topraklarından Adığe topraklarına ulaşımı sağlayan ve yoğun bir şekilde kullanılan geçitlerin olduğu bilinmektedir. Birbirleri ile etkileşimleri sonucunda bu bölgenin insanları, tarih boyunca kader birliği etmiş, meydana gelen sosyolojik süreç neticesinde oluşmuş ortak hayat tarzını, ortak dünya görüşünü, âdet ve geleneklerini, mitolojilerini, müzik ve danslarını ifade eden ortak bir “Kafkas Kültürü” meydana getirmişlerdir. Hatta etnik açıdan dahi birbiriyle çok fazla karışmışlardır.(Aslan)

Ancak üzerinde duracağımız asıl konu `Çerkes` isimlendirmesini nereye izafe edileceği veya edilemeyeceği ile ilgilidir. Zira üzülerek takip etmekteyiz ki günümüzde hala bir büyüğümüzün deyişi ile binlerce yıllık bir halkı adlandıramama sorunu vardır. Birtakım insanlarımız bu isimlendirmenin kapsam alanı hakkında hala yoğun bir şekilde tartışmakta ve asıl konular ortada dururken bu mesele hakkında oldukça fazla zaman ve enerji harcamaktadır. Kimisi tüm Kuzey Kafyasyalılar'ı kapsar derken kimisi yalnızca Adığeleri kapsar demekte. Bu adlandırmanın neyi kapsadığı hususunda ilgili bir kısım literatüre baktıktan sonra bu tartışmanın ‘yanlış’ olduğunu ifade etmeye çalışacağım.

General İsmail Berkok’a göre Çerkes ve Adığe isimleri aynı anlama gelmez. Ona göre Kaslar ve/veya Kirkaslar Adığeleri de içerisine alan daha geniş bir sahayı ihtiva eder. O aralarındaki ilişkiyi ‘her Adığe Çerkes’tir ancak her Çerkes Adığe değildir’ şeklinde açıklar. (Gnr. İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya s.65.)

Nihat Berzeg’e göre bir etnik ad olarak Çerkes kelimesi çoğu kez Kuzey Kafkasyalıların tamamı için ortak bir ad olarak kullanılmıştır. Çerkes isminin yabancılar tarafından verilen bir isim olduğunu o da ifade eder.  Hollandalı Kafkasya dilbilimcisi Kuipers’a atıfta bulunan Berzeg, Abhaz, Adığe, Bask ve Vubıh dillerinin tek bir dil olarak Kafkasya’da konuşulduğunu da ekler. Son olarak ortak Kuzey Kafkasya kültürünü paylaşan ve çoğunun ana vatan dışında sürgünde bulunan bu halkların ortak tarih kültür ve ulusal problemleri nedeniyle bu yaklaşımın doğru olduğunu söyler. (Nihat Berzeg, Çerkesler, Chiviyazısı yay. s.30)

Yaşar BAĞ “Kafkasya ve Çerkesler” adlı eserinde tıpkı Nihat Berzeg gibi “Çerkes” adının Çerkesler’e dışarında başka toplumlar tarafından verilmiş bir ad olduğunu belirtir. Ve bu ismin Çerkesler’e ne zaman kimler tarafından verildiği tam olarak bilinmemektedir. (Yaşar BAĞ, Kafkasya ve Çerkesler, s.4.)

Son dönemde Çerkesler üzerinde çeşitli araştırmalar yapan Ayhan Kaya’ya göre günümüz Türkiye’sinde ortak bir isim haline gelse de 18. ve 19 yüzyıllarda ‘Çerkes’ adı altında genel olarak belirli bir halk kastedilmiş olup, Abazalar, Karaçay-Balkarlar ve Nogaylar birçok kaynakta ‘Çerkes’ten ayrılır. Ancak daha sonra `Çerkes` terimi, Osmanlı Devleti’ne sürgün edilme sürecinde ve sonrasında akrabalık düzeyleri dikkate alınmaksızın bütün Kuzey Kafkasyalıları kapsayacak şekilde kullanılmıştır. (Ayhan KayaTürkiye’de Çerkesler - Diasporada Geleneğin Yeniden İcadı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2011, s.75.)

 Çerkes ve Adığe isimlerini aynı anlama gelecek şekilde kullanan günümüz Kafkasya araştırmacılarından Tamara Polovinkina, Çerkes-Adığe adlandırmalarının birbiriyle ilişkisinden ziyade bölgede yaşayan kavimlerin etimolojik yönü ile ilgilenense de konu hakkında fikir edinebileceğimiz birtakım bilgiler sunar. Polovinkina tüm Kuzey Kafkasya için yaygın olan Nart destanları ve müziklerin Vubıhlar ve diğer kavimler ile aynı olduğunu ve dil bilimciler tarafından Vubıh dilinin Adığe-Abhaz dil grubuna dâhil edildiğini ifade eder. Dolayısıyla bu halkları keskin çizgiler ile birbirinden ayırmamaktadır. (Tamara Polovinkina, Çerkesya Gönül Yaram)  

Prof. Aytek Namıtok oldukça kapsamlı olan 'Çerkeslerin Kökeni' isimli çalışmasında Çerkes ismini geniş anlamda kullanarak kapsam alanını üç kısma ayırır.
1-Adığeler (Bunlar için `asıl Çerkesler` ifadesini kullanmaktadır.)
2-Vubıhlar. (Eserde Vubıh dilinin Abhaz ve Adığe dilleri arasında bir dil olduğu belirtilmektedir.)
3-Abkhaz-Abaza grubu.  
( Aytek NamıtokÇerkeslerin Kökeni 1. Kitap, (Çev: Aysel Çeviker) Kafdav Yayıncılık, Ankara 2009.)

 Yine son dönem araştırmacılarından Abdullah Saydam ‘Çerkes’ adı altında Adığe, Abhaz ve Vubıh’ların isimlerini telaffuz eder. Ve bunlardan `asıl Kafkas kavimleri` olarak bahseder. Çeçenleri ise ayrı bir kavim olarak belirtir. (Abdullah Saydam – Kırım ve Kafkas Göçleri)

 Batıray Özbek’in konu ile ilgili bir makalesinde dile getirdiği bir isim olan, Bilinen Kafkas araştırmacılarından A.Dirr ‘`Günümüzdeki Kafkas Halklarının Adları`‘ adlı makalesinde Kafkas halklarını gruplandırırken Çerkesleri Vubıh ve Abhazlar’dan ayırmakta ve bu ismi Adığeler için kullanmaktadır.
Kaynakları arttırabiliriz…

Peki tüm bunlardan ne çıkıyor?
1-Çerkes ismi ilk defa son 3-5 yıl içinde kullanılmaya başlanan yeni bir isim değildir. Bir halkın kendi kendisine verdiği bir isim de değildir.
2-Çerkes isimlendirmesinin neyi kapsadığı hususunda net bir sonuca varamayız. Yalnızca Adığeleri kapsar diyenlerin de tüm Kuzey Kafkasya halklarını kapsar diyenlerin de kendilerine göre kaynaklar bulmaları mümkün. Her iki görüşü benimseyenler de haklı. Her iki görüşü savunanları da yalanlamak gibi bir lüksümüz yok. Ancak aynı anlamda kullananların daha ziyade yeni dönem araştırmacıları oldukları dikkat çekicidir. En önemlisi herkesin kendini tanımlama hakkı vardır. Böyle bir tartışma içine girerken şu ana kadar yapıldığı gibi olası pratik sonuçlarını göz önünde bulundurmak en akıllıcasıdır...
3- Araştırmalarda Çerkes adı ile neyin kastedildiği belirtilirken daha ziyade pratik faydası gözetilmiştir. Ancak siyasi, coğrafi ve etnik olarak farklı yaklaşımlara göre farklı muhteva ile karşımıza çıktığı da görülmektedir
4-Bu ismin pratikte en dikkat çekici yönü dünyada `bilinen` bir isimlendirme olmasıdır. Yoksa pekala Çerkes=Adığe demeden yalnızca Adığe adını da kullanabilir ve bu yönde hiçbir tartışmanın içine de girmeyiz. Yanız bu ismin siyasal açıdan geçmişe ve geleceğe dönük etkisi-katkısı ne olur bilemem....
5-Bir de E.Yıldız'ın belirttiği gibi günümüzde Çerkes adı kahir ekseriyet açısından ana vatanda ayrı diasporada ayrı muhtevaya sahip olarak kullanılmaktadır. Tartışmaların temel nedenlerinden biri budur. Ana vatandaki kullanım şeklini diasporadaki yerleşik pratik karşılığını hesaplamadan acemice diasporaya transfer etmeye kalkışmak hem doğuracağı sonuçlar açısından yanlıştır hem yöntem açısından yanlış yapılmaktadır.

Ben son maddeden hareketle günümüz koşullarının da önemli olduğunu vurgulayarak tekrar Ayhan Kaya’nın çalışmasına dönmek istiyorum.
Çalışmanın bir kısmı saha araştırması şeklinde. Araştırmaya konu olan insanların hepsi Çerkes. Ve bu araştırmada deneklere sorulan bir soru var: 

“Hangi boydansınız?”
Soruya verilen cevapların dağılımı ise şu şekilde:
%78 Adığe, %13 Abaza, %6 Ubıh, %1 Çeçen, %1 Asetin, %1 Dağıstanlı, %1 Avar…

Bu oran aynı zamanda Türkiye ortalamasına yakın bir oran.
Yani tüm akraba Kuzey Kafkasya kavimlerine mensup bireyler ne olduklarının gayet iyi farkında. Kendilerini gayet iyi biliyor, tanıyorlar. Ortak bir geçmişe ve ortak bir sosyokültürel yapıya sahip olsalar da aynı zamanda farklılıklarının da çok iyi farkındalar.  
Ancak şu var ki yüzyıllardır beraber yaşamış ve kader birliği etmiş olan bu kavimler,  farklılıklarını değil her daim aynı ve benzer yönlerini ön plana çıkartarak bu günlere gelmişlerdir. Dolayısıyla ‘Çerkes’ adının kapsam alanının tartışılarak ‘sen içine dâhilsin sen dâhil değilsin’ şeklinde bir yaklaşım durumu tersine çevirmek, yani benzer yönleri değil farklı yönleri ön plana çıkartarak bu ortak yaşantıya, dostluğa ve kardeşliğe darbe vurmak anlamına gelir. Bu, salt duygusal bir birliktelik olarak görülmemelidir. Pratik karşılıkları da fazlasıyla olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Akraba kavimler ile başarılamayıp onlarsız başarılabilen bir işe şu ana kadar rastlamadık. Söz gelimi bir işi Abhazların başarıp Adığelerin başaramamasında ise Abhazlar`ın olumsuz rolü yoktur...

`Çerkes` yalnızca Adığeleri kapsasın veya kapsamasın. Üzerinde durmamız gereken ve tartışmamız gereken mevzu (özellikle diaspora açısından) bu değildir. Yalnızca Adığeler`e yönelik bir politika geliştirilebilir ve bu gayet doğaldır. Yapılan çalışmalar için bu adın neyi kapsadığı hususunda kendine göre teorik bir çerçeve çizilebilir. Ancak henüz yola çıkarken ötekileştirici ve dışlayıcı bir dil kullanmanın kimseye bir faydası yoktur. Bu konuda kimseye dayatmada bulunmak doğru değildir. Dileğim bu kısır döngüden bir an önce uzaklaşılarak üzerine isim giydirilmeye çalışılan (hatta belki de zaten üzerinde olan) toplumun asıl önemli yanının kendisi olduğunun farkına varılması ve bu yönde tartışılması, konuşulması ve çalışılmasıdır…

Yorumlar

Popüler Yayınlar