Türkiye’nin Etnik Yapısı ve Demokratik Açılım Süreci


     Baştan söyleyelim ki Türkiye’nin etnik yapısına bakılırken Türkiye’de yaşayan azınlıklara dair bir bakış atmak yanıltıcı olacaktır. Çünkü azınlıklar Lozan anlaşmasında tanımlandığı üzere yalnızca gayrimüslimler için geçerli bir isimlendirmedir. Müslüman etnik unsurlar Türk olarak tanımlanmaktadır. Bu ayrı bir mevzu. Bunu geçelim.
       Peter Alford Andrews'in 1992 yılında basılan "Türkiye’de etnik gruplar" isimli kitabına göre Türkiye’de 47 etnik unsur var. Ancak araştırmada 1965 nüfus sayımı baz alınmış. Yani bu araştırmanın şu anki durumu doğru olarak yansıtması mümkün değil. O gün sayılan bazı etnik unsurların artık günümüzde Türkiye’de yaşamadığı bilinmekte. Örneğin kitapta adı geçen Malakan Rusları ve Estonlar gibi unsurlar bugün yok. Üstelik kitapta 47 etnik unsurdan bahsedilmesine rağmen bazı değişik etnik grupların aynı kategoriye sokulduğu da görülmekte.  Yine de ipuçları vermesi açısından önemli. Ayrıca bu konuda yapılmış ilk çalışma. Zaten temasa değer görmemizdeki etken de bu. Neyse bu da önemli değil.  
    Son zamanlarda, özellikle son bir kaç yılda Türkiye’de hükümet tarafından "normalleşmek" veya "demokratikleşme" adı altında bir takım çalışmalar yapılmakta. Bu çalışmalar temelde ülkedeki etnik unsurlara bir takım haklar sunmaktan ziyade istenmeyen bazı durumları önlemeye yönelik olsa da, yine de olumlu adımlar olarak karşımıza çıkmıştır. Bu bağlamda memleketin değişik yerlerinde çeşitli çalıştaylar ve çalışmalar yapılmıştır. Bu çalıştaylar genelde ülkedeki etnik unsurların asimilasyonuna neden olan sebepler paralelinde dil ve kültürel minvalde seyretmiştir. Zaten talepler de bu yönde olmuştu.
        Buraya kadarki gelişmeler olması gerektiği kadar olmasa da, yukarıda da belirttiğimiz gibi olumlu yönde idi. Temel felsefesi sünni-islam-türk düzleminde “ulus-devlet” olan bir ülke için daha da önemliydi.
      Ancak filmin koptuğu nokta başka yerde. Devlet, kendisine problem teşkil ettiğini ve kendisini değişik zeminlerde zorda bıraktığını düşündüğü etnik ve dini unsurlar ile ilgili çalışmalar yaparken, kuruluşundan beri devletin ve ülkenin yanında yer almış, herkes gibi ülkenin eşit birer vatandaşı konumunda olan, ama kendi özel dili ve kültürü olan diğer etnik unsurları görmezden gelmiştir. Söz gelimi PKK terör örgütü ile on yıllardır başı dertte olan devlet 'demokratik açılım' adını verdiği bu çalışmalarda neredeyse Kürt halkından başka herhangi bir etnik unsuru telaffuz etmemiştir. Telaffuz etmediği gibi zaman zaman çalışmalarında işlediği konularla ilgili taleplerde bulunan bu adını anmadığı etnik unsurları anında "sende mi Brütüs" tarzı söylemlerle bastırmaya çalışmıştır. Mesela "TRT 6" kanalını Kürt vatandaşlarımız için faaliyete geçirirken aynı talepte bulunan Çerkes veya Laz kökenli vatandaşlarımız için 'Hayır' cevabını verebilmektedir. Aynı şekilde yine mevcut geleneksel yapı ile zaman zaman gerilimler yaşayan alevi inancına mensup vatandaşlar için de sözüm ona mevcut yapı ile yaşadıkları problemler çapında çalışmalar yapmıştır. Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bunların yanında adı anılan veya haklarında çalışma veya çalıştaylar yapılan bu 40 küsür etnik unsur içerisinde başka bir etnik unsur yok. Yanılmıyorsam bir de Romanlar'la buluşulup beraber darbukalar çalınmıştı bir ara. En son cemil çiçek " Kürtlerin bütün haklarını tanıyacağız" tarzı söylemiyle hakların anayasal güvence altına alınacağına dair açıklamada bulunarak yine Kürtler üzerinden bir etnik unsur zemininde yer alan var oluş problematiğini çözmeyi hedeflemiştir. Burada kimsenin kafası karışmasın. Dünyanın hiç bir yerinde bireysel veya etnik unsurlara ayrıyeten vurgu yapan bir anayasa yok elbette. Burası da ayrı bir gaf.
     Ancak, olması gereken bu değildi/değildir. Değişik zamanlarda değişik kaynaklarda sayıları hakkında, çoğu zaman yanlı ve ideolojik muhtelif bilgiler verilen etnik unsurların Türkiye nüfusu içerisindeki oranları hakkında bir polemiğe girmek niyetinde değilim.  Anayasada da belirtildiği gibi Türkiye cumhuriyetinde her birey eşit hak ve özgürlüklere sahiptir. Her birey sosyal ve demokratik yapının eşit bir parçasıdır, ülkenin eşit bir ferdidir. Memlekete yalnızca Kürt milletine ait azınlıklar yoktur. Eğer olduğuna inanılan ve görünen bir takım problemler varsa bunlar çeşitli kaçış güzergâhları oluşturularak değil, bu problemler ciddi, kapsayıcı ve samimi bir şekilde ele alınarak çözülmelidir. Devletin amacı bu çalışmaları olumsuz yapı ve durumlara ket vurmak adına değil, vatandaşlarının hak ettiğine ve ihtiyacı olduğuna inandığı için yapmalıdır. Demokratikleşme veya normalleşme ancak bu şekilde olabilir. Anti-demokratik yollardan demokrasi sağlanamaz. Bunun adı da " demokratik açılım " değil "antidemokratik saçılım" olur. Şu ana kadar izlenen politika normalleşmeyi sağlayıcı değil, aksine adaletsiz ve uzun vadede problemleri arttırıcı bir yöndedir. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar