Başbakanın Soçi Olimpiyatlarına Katılımı Üzerine

Çerkes diasporası uzun zamandır Soçi Olimpiyatları ile yatıp Soçi Olimpiyatları ile kalkıyor. Şimdiye kadar eşi görülmemiş bir olimpiyat ile karşı karşıya dünya. Bunun nedeni şüphesiz Soçi’nin tarihsel süreçteki konumu ve Soçi’de yaşanan soykırım. Soykırımın da Çerkes toplumu için en net ve tartışmasız odak nokta olduğu malum.

Soçi Olimpiyatları başlamasına yakın üzerinde tartışılan hususlardan biride Çerkesler’in en yoğun yaşadığı Türkiye Cumhuriyeti devletinin başbakanının olimpiyatlara katılıp katılmayacağıydı. Sonuç beklendiği gibi oldu ve başbakan olimpiyatların açılışına gitti. Rusya devlet başkanı Putin ile ‘Soçi bizim ortak gücümüzdür’ cümlesi eşliğinde kamuoyuna poz verdi. Beklendiği gibi diyorum çünkü başbakanın Soçi’ye gideceği Rusya ile Türkiye arasındaki özellikle ekonomik ilişkilerden dolayı tahmin edilebilir bir durumdu. Zaten gideceği de bir süre önceden açıklanmıştı.

Ancak başbakanın Soçi’ye gideceği önceden kuvvetli bir biçimde tahmin edilmiş olsa da  Çerkes toplumu açısından ortaya çıkardığı sonuçların hafiflemesini sağlamadı.  Zira az önce belirttiğimiz gibi Soçi Olimpiyatları ‘soykırım’ ile doğrudan ilintili bir mesele idi. Bunun yanında Başbakanın olimpiyatlara tıpkı diğer dünya liderleri gibi ‘katıl(a)mayacağına’ yönelik bir beklenti de vardı. Başbakan küçük bir jest de yapabilirdi. Sonuç olarak başbakanın olimpiyatlara katılımı Çerkeslerde büyük bir hayal kırıklığı yaşanmasına neden oldu. Türkiye siyasi arenasının dinamiklerinden hareketle veya demokratikleşme yolunda atılan adımlar paralelinde kendilerine yer edinmelerinden dolayı Başbakanı destekleyen Çerekesler dahi Soçi katılımından dolayı ‘gönüller yapmaya gelen’ başbakan ile gönül mesafesini bir hayli arttırdı.
Duygusal yaklaşımların dışında rasyonel açıdan da bu katılım içinde bazı tutarsızlıklar barındırmaktadır. Bunların en barizi muhafazakâr bir tabandan gelen ve geldiği tabanın jargonunu sürekli kullanan başbakanın bu tutumu oldu.

Bilindiği gibi Türkiye’deki mevcut iktidarın gerek meydanlardaki siyasi söylemlerinde gerekse farklı yerlerdeki demeçlerinde içerisinde dini terminolojiyi barındıran bir üslup kullandığı herkesin malumudur.
‘Dindar nesil’ söyleminin gündemi epey meşgul ettiğini biliyoruz. Bunun yanında uluslar arası arenada Suriye, Mısır ve Filistin gibi savaş hali içinde olarak nitelendirilebilecek ülkelerdeki tutumlarında hep ‘din kardeşliği’ yaklaşımı ön plana çıkmaktadır. Suriye ile sınırların anlamsız olduğu, Mısır’a kayıtsız kalınamayacağı, bunların aynı zamanda bir iç mesele olduğu zaman zaman dile getirilmektedir. Başbakanın 2009 seçimlerinden sonra yaptığı konuşmasında Halep’ten Şam’a, oradan Kahire’ye ve bil umum İslam coğrafyasını selamladığı konuşması hala kulaklarımızdadır. Bu bağlamda hüküumet bazı çevrelerce Neo-Osmanlı politikalar gütmekle de eleştirilmekte veya başka çevrelerce aynı nedenden dolayı teşvik ve takdir edilmektedir. ‘İttihad-ı İslam’ mefhumu da yine hükumet çevrelerince çok sık dile getirilen bir başka idealdir. Yani Ak Parti hükümeti gerek iç gerek dış politika koordinatlarında inanç olgusunu sıkça kullanmaktadır.

Buradan bakıldığında başbakanın sürgün edilmelerindeki başat nedenlerden biri olan Müslüman kimliğini taşıyan, daha da ötesi kendi vatandaşları olan Çerkesleri göz ardı etmemesi doğal olanıydı. Beklenti bu yönde idi. Başbakanın az önce bahsettiğimiz üzere inanç üzeriden yükselen siyasi üslubu ve geçmişi bu beklentileri ayrıca arttırmakta idi.

Ancak başbakan tüm bu söylemlerini havada bırakacak şekilde Soçi Olimpiyatlarına katıldı. Çerkesler 150 yıldır kader birliği içerisinde olan ‘din kardeşlerinde’ konu ile ilgili en başından beri bir duyarlılık oluşturmaya çalışmışlardır. ‘Din kardeşliği’nin havada kalan bir fenomen değil, içi doldurulması gereken bir değer olduğunu düşünmüşler ve bunu dile getirmişlerdir. Zira kendileri bu kavramın içini her defasında doldurmuş ve doldurmaya devam ediyorlar. 150 yıl önce ‘halifenin ülkesi’ne geldikleri andan itibaren de, bu gün de bunun hakkını vermişler, bu vatanı her zaman beraber müdafaa etmişler, beraber çalışıp, beraber üretmişlerdir. Ancak ne acıdır ki Çerkesler’in son derece hassas oldukları bir konuda yaşadıkları ülkenin başbakanı bu hassasiyeti idrak edememiş, tarihsel süreç boyunca kader birliği ettiği halkın tüm hesapların üzerinde gördüğü meselesini sözüm ona reel- politikaya kurban etmiştir. Başbakanın Kahire’den Şam’a uzanan eli, kendi vatandaşlarına uzanamamıştır. Tüm İslam coğrafyası için söyleyecek sözü olan başbakan yine Çerkesler için tek bir kelime dahi etmemiştir. Filistin için İsrail`e `one minute` diyerek herkesin takdirini kazanmış, anca `Soçi`de neler oldu/oluyor?` diye soramamıştır. Yaklaşık 2 yıldır olimpiyatlar ile ilgili seslerini duyurmaya çalışan ve bunun için her ay protestolar yapan Çerkesleri duymamış, görmemiştir.


Bununla birlikte başbakanın Soçi Olimpiyatlarının açılış törenine katılmasını `reelpolitika` kavramı ile açıklayanlar da vardır. Başbakanın gidişinde Rusya ile enerji alanında başta olmak üzere,çeşitli ekonomik, turizm ve siyasi ilişkilerin belirleyici olduğu ifade edilmektedir. Ancak bu noktada da bazı kafa karışıklıkları mevcuttur. Nitekim bu olimpiyatlara başta ABD başkanı olmak üzere dünyanın birçok lideri çeşitli nedenlerden dolayı katılmamıştır ve her birinin Rusya ile en az Türkiye kadar ekonomik hacmi olan ilişkileri vardır. Bu ülkeler ile Rusya arasındaki ilişkilerin olimpiyatlardan sonra devam etmemesi kesinlikle `reelpolitik` değildir. Ayrıca Rusya ile Türkiye’nin Suriye’de adeta üstü örtülü bir savaş halinde iken diğer taraftan da ‘en üst düzeyde’ ekonomik işbirliği yürüttükleri de sır değildir. Mesela bundan kısa bir süre önce Rusya’dan Suriye’ye giden uçağın indirilerek aranması da Putin açısından en az başbakanın Soçi Olimpiyatlarına katılmaması kadar suç! teşkil edebilecek bir hadisedir. Bütün uluslararası siyasi dengeleri ve reelpolitik teamülleri çiğneyip Mısır ve Suriye gibi konularda dünyayı karşısına alarak ‘değerli yalnızlık’ tercihinde bulunan ve ‘tüm odaklara’ rağmen ‘doğruları haykıran’ başbakan kendi vatandaşı olan Çerkeslere tam tersini yaparak onları gerçek anlamda bir yalnızlığa itmiş, uğradıkları mezalim karşısında tek bir kelime dahi etmemiştir.

Dolayısıyla Tüm bunların ise ne ‘din kardeşliği’ ile, ne ‘ittihad-ı İslam’ mefhumu ile, ne aynı ülkenin vatandaşı olmakla, ve dahi ne de reelpolitika ile açıklanabilir bir tarafı yoktur…

Çerkes halkı başbakandan söylemlerindeki samimiyetin eylemlerine de yansımasını beklemektedir. Bir kez olsun kendileri için de doğruları haykırmasını beklemektedir. Yıllardır devam eden demokratik açılım sürecinde kendilerinin de görülmesini beklemektedir. Bunlar, Çerkes halkının devam eden olimpiyatlarla yaşadığı hayal kırıklığını, kırgınlığı ve kızgınlığını bir nebze olsun hafifletebilirse ne ala...


Yorumlar

Popüler Yayınlar