Kasetlere Karşı % 50’nin Takındığı Tutumun Beş Madde İle Açıklaması

Son dönemin başat konusunu Ak Parti’nin bulaştığı yolsuzluk iddialarının yer aldığı dinleme kayıtları ve kasetler oluşturmakta. Esnafından memuruna hemen herkes konu ile ilgili konuşuyor, tartışıyor, tavır koyuyor, saf değiştiriyor. İçerisinde devletin tepe noktalarında bulunan kişilerin de bulunduğu tapelerin, iktidarın, olayların patlak vermesinin ardından ‘paralel yapı’ olarak adlandırdığı Cemaat tarafından servis edildiğini kimse üzerinde tartışmadan kabul ediyor. Bu kasetlerle hedeflenen şeyin de özelde başbakanı devirmek olduğu da yine herkesin mutabık olduğu bir başka husus.

Seçimlere günler kala bunlar yaşanırken bir diğer taraftan konuşulan ve dikkat çekilen nokta da iktidara güç kaybettirmesi gereken bu skandal dinlemelerin beklenen etkiyi göstermediği. Ne anketler ne de miting meydanları böyle bir şeyi onaylıyor. Servis edilen ses kayıtlarının başbakanı devirmek için yeterli olmayacağı dillendiriliyor. Peki neden? Bu sorunun cevabını verebilmek için yalnızca yolsuzlukların yer aldığı kasetlere bakarak bir değerlendirme yapmak doğru değildir. Türkiye cumhuriyeti siyasi tarihine de uzun ve kısa projektörler tutmak gerek…

1-      Ak Parti’nin karşısında yer alan ve uzun yıllar Türkiye’yi yöneten ana muhalefet partisi CHP’nin bulunduğu siyasi çizgi, halkın kahir ekseriyetinin tasvip ettiği bir çizgi değildir. Bu ideolojik yapı var olduğu andan itibaren milletin yüzlerce yıllık değerlerinin karşısında inşa edilmiş ve bu değerleri ‘mücadele edilmesi gereken demode ve gerici bir ritüeller bütünü’ olarak görmüştür. En başından beri her türlü yoldan bu değerler ile mücadele etmiştir. Resmi ideolojinin temsilcisi olarak kabul edilen CHP ‘onlar gelirse bize nefes aldırmazlar’ deyişi ile tecelli edecek şekilde cumhuriyet tarihinin adeta bir ‘zulüm tarihi’ olarak hafızalarda yer edinmesine neden olmuştur. Halkın değerlerinin karşısına dikilen bu ideoloji, neredeyse hemen herkesi ötekileştirmiş ve onlara devletin adeta üvey çocukları gibi muamele göstermiştir. Ayrıca halka göre bu ideoloji ‘ithal’dir.

Ak Parti ve R.Tayyip Erdoğan ise halkın gözünde bu ideoloji ile mücadelenin bir simgesi niteliğindedir. Onların gözünde Tayyip Erdoğan yalnızca Tayyip Erdoğan değildir. Kemalist ideolojinin ötekileştirdiği ve ötelediği kesimlerin siyasal alanda kendilerini ifade ettikleri bir ‘kale’ olarak görülmektedir. Milletin değerlerini benimsemektedir. ‘Yerli’dir. ‘Devletin asıl sahipleri’ ‘halkın adamı’ gibi cümlelerin gerek meydanlarda siyasilerin söylevlerinde gerek halk arasında yer edinmesi bu şekilde okunmalıdır. Milletin nazarında yolsuzluk gibi, telafi edilebilecek bir ‘kusur’dan dolayı devlet ve iktidar riske edilemez. Onlara göre bunca yıl sonra ilk defa yerlileşmeye başlayan devlet ‘gelirlerse bize nefes aldırmazlar’ dedikleri kesimlere tekrar iade edilemez.  Dolayısıyla gerçekten başbakanın kendi eliyle gömdüğü altın görüntüleri olsa da bu büyük kesimin mevcut tutumunu değiştirmeyecektir.

2-      Yolsuzluk dosyalarının gerçekten Türkiye’nin daha temiz bir yer olması için servis edilmediği herkes tarafından görülmektedir. Amaç açık ve net bir şekilde özelde başbakan gelende Ak Parti’dir. Yani amacın araçsallaştırılması söz konusudur. Bir kesimin araç olarak kullandığı argümanların başkaları tarafından amaç olarak görülmesini beklemek rasyonel değildir. Dolayısıyla karşı taraf da aynı şekilde mukabele etmektedir. Yani örneğin hocaefendinin başörtüsü konusunda söyledikleri, papa ile görüşmesi vs gibi aslında hedefi temiz bir inanç olmayan argümanlar ile direkt kendisi ve cemaat hedef alınmaktadır. Sonuçta yolsuzluk tapelerinin amacının temiz toplum olmadığı başbakanın bizzat kendisi olduğu görüldüğü için halk da buna göre tavır belirlemektedir.

3-      Ak Parti hükumeti ile başbakan ve Türkiye’nin uluslar arası arenada etkili ve aktif olduğu inancı vardır. Millete göre Türkiye, başbakan sayesinde İslam dünyasının prangalarından kurtulması için lokomotif görevi görmektedir. Ümmetçi yapısı ve bu zeminde yürüttüğü uluslar arası siyaset bu günün değil gelecek on yılların salahiyeti için mühimdir. Bir rehber gibi algılanmaktadır. Örneğin Mısır’da yapılan darbe karşısında Türk insanının tamamının pozisyonu Mısır’da yaşananlara göre değil başbakanın tavrına göre belirlenmiştir. ‘One minute’ ve ‘dünya beşten büyüktür’ gibi söylemler ‘küresel şer odaklarına’ karşı bir baş kaldırışın simgesi olmuştur.  Dolayısıyla başbakan kendisini destekleyen kitleler açısından yalnızca ulusal değil uluslar arası dinamikler açısından da büyük bir öneme haizdir.

4-      Ortay çıkan kasetlerden sonra hükümetin asla böyle bir işe bulaşmayacağına inananlar olduğu gibi yolsuzluk yapabileceğini düşünenler de vardır. Ancak onların kanaati bu işi yalnızca hükümet üyelerinin yapmadığı, yolsuzluklara memlekete hükumet etmiş gelmiş geçmiş her kesin bir şekilde bulaştığı yönündedir. Şairin deyişi ile bütün renkler eşit hızla kirlenirken birincilik beyaza verilmiştir. Başbakan ve çevresi özellikle seçilmiş, servis edilen kasetler milletin ve ülkenin gidişatına ipotek koymak isteyen ulusal ve uluslar arası odakların kolektif ‘oyun’larıdır. Onlara göre bu oyun bozulmalıdır.

5-      Başbakanın güçlü liderliği sayesinde geçmişte birçok işin başarıldığı vakidir. Ordu vesayetinin geriletilmesi ve medyayı da elinde bulunduran büyük sermaye sahiplerinin ülke yönetiminde eskisi kadar etkili olamamaları bunların başında gelmektedir.
O ordu ki yıllar yılı adı daha ziyade darbelerle ve başı örtülü eşi olan subayların atılmaları ile anılmıştır. Çocuklarının yemin törenlerine başörtüsünden dolayı katılamamaları milletin zihninde hala tazeliğini korumaktadır. İlk defa kendi seçtikleri başbakan olan Adnan Menderes’i asan da aynı yapıdır. Bu vesayetçi köhne zihniyete bir başbakan daha kurban edilemez. Ne pahasına olursa olsun sahip çıkılmalıdır.
Benzer şekilde halkın hafızalarından yer edinen bir diğer tecrübe de başörtülü kadınların peşinden ajan gibi koşturan kameraların veya namaz kılınan okulların çatılarına helikopter ile inen ve bunu yılın olayı gibi sunan Uğur Dündar ve benzerlerinin fink attığı medyadır.
Aynı medya bundan 20 yıl önce gerekirse hükümet de değiştirir, başbakanı da kendisi atardı. Devlet menşei belli olmayan sermaye sahipleri ve söz konusu bu medyanın tek elinden kurtulmuş ve bu büyük bir adımdır. Bunu yapan da yine ‘sağlam irade’ sahibi başbakan ve Ak Parti’dir…


Başbakan ve Ak Parti’yi destekleyen insanların bu düşüncelerinin gerçeklerle ne kadar uyuşup uyuşmdığı ayrı bir meseledir. Gerçekler bu düşünceleri tam olarak yansıtmasa bile idealize edilenleri göstermesi açısından önemlidir. Sonuç itibariyle Ak Parti veya başbakan yalnızca günümüzde cereyan eden hadiselere bakılarak değerlendirilmemelidir. Tüm bunlar tarihsel perspektiften ve çok boyutlu olarak ele alınırsa ancak o vakit milletin tepkisi, tutumu ve son olaylar hakkındaki konumu anlaşılabilir. Başbakanın kendisi bu hissiyatları doğru okumakta ve gerek meydanlarda gerek konuştuğu diğer platformlarda bu maddelerin tamamını işlemektedir. Darısı milletin nabzını tutamayan diğer siyasi partilere…

Yorumlar

Popüler Yayınlar