EKSİKLİK NEREMİZDE?
Bizler, Çerkes ulusu olarak 40 küsur
ülkede yaşamlarını idame ettiren diasporik bir halkız. Tüm dünyada 12-14 milyon
arasında nüfusa sahip olduğumuz söylenmekte. Diaspora ülkeleri içerisinde –buna
ana vatan da dâhil- en fazla nüfuz 3.5-5 milyon aralığında telaffuz edilmekle
beraber Türkiye sınırları içerisinde yaşamakta. Bu çerkes halkının “görünen”
yönü. Yani bu istatistiklere ulaşabilmek için basit bir saha çalışması yapmak
yeterli. Sözünü ettiğimiz husus, milletin niceliksel yönü.
Ancak bir de niteliksel yönü var ki,
hakkında tek bir söz söylemeye dahi dilimiz varmıyor. Niteliksel yönden ne
kastettiğimizi konumuz bağlamında ulus-millet kavramından yola çıkarak açıklayabiliriz. Millet; “ortak bir
kültür çerçevesinde bütünleşmiş,
tarih bilincine sahip, ortak dil, tarih ve ırk gibi unsurlara sahip olan en
büyük İnsan topluluğudur.” Şeklinde açıklanmakta.
Yani bir millet olabilmek için;
-toplulukta
ortak bir dilin konuşulması,
-topluluğun
ortak bir tarihsel geçmişe sahip olması,
-geçmişte
bir arada yaşamış bu topluluğun gelecekte de bir arada yaşama inancına sahip
olması,
-
ortak bir kültürel yapısının olması gerekir.
Bunları sıraladıktan sonra “nitelik” kavramıyla
ne anlatmak istediğimiz sanırım anlaşıldı. Saydıklarımızın hepsi bir toplumun
ve o toplumdaki bireylerin nitelikleridir. Eğer bunlar yoksa bir kişide, o kişi
toplum içerisinde bir nesneden öteye geçemez…Elbette nitelik dediğimiz şey bunlarla sınırlı değil. Bizi ilgilendiren kısmı şu anda bunlar.
Yukarıda saydığımız unsurların en hassas olanı
hiç şüphe yok ki “dil” dir. Keza dil, elden en kolay uçup gidebilecek ve
diğerlerini karabatak gibi beraberinde dibe çekebilecek bir yapıya sahiptir. Yani
bir topluluğa “millet” olma özelliğini verebilecek, aynı şekilde de o toplumdan
“millet” olma özelliğini çekip alabilecek dinamiktir dil. Evet,
bir bedenden dil gittiğinde geriye kalan yalnızca bir cesetten ibarettir.
Bizler Çerkesler olarak dünyanın en
mükemmel dillerinden birine sahibiz. Atalarımız türlü badirelere katlanarak bu
dili emanetlerine teslim etmişlerdir. Ancak günümüzde geldiğimiz nokta, dilimiz
açısından komada yatan hasta misalidir. Yani o, uğruna ödenebilecek en büyük
bedeller ödenerek bu günlere getirilen dil can çekişmekte. Son olarak 2011
yılında yapılan bir araştırmaya göre Türkiye diasporasında yaşayan Çerkesler’in
%80’i ana dilini bilmiyor. Kalan %20’si de, muhtemelen konuşacak kimseyi
bulamadığından konuşamıyor.
Bunun farkında olan bir kesim insanımız
birtakım çalışmalar yaparak dilimizin yok olmasını engellemek için çaba göstermekte. Yani
aslında bir milleti ayakta tutmaya çalışmakta. Bu bağlamda bazı Çerkes
derneklerinde ücretsiz olarak Adığebze dil kursları açılmakta. Bu çalışmaları
son derece hayati ve fedakârca buluyorum. Onlar üzerlerine düşen görevi
ellerinden geldiğince yapıyorlar.
Peki dilini bilmeyen %80 ne yapıyor
dersiniz? Bu %80 nereden baksanız bu gün yaklaşık 3 -4 milyon insana tekabül
ediyor. Bu nüfusun ülke içinde homojen bir dağılımı yok elbette. Yalnız açılan kurslara katılabilecek imkanı olanların sayısı bir hayli fazla. Son olarak "İstanbul Çerkes Derneği"nde bir dil kursu daha faaliyete geçirildi. Ve bu bahsettiğim dil kursuna katılan insan sayısı kaç biliyor
musunuz? 45… Evet, okuyamadıysanız bir de yazıyla yazayım, kırk beş. “Bir millet
olarak dünya sahnesinde var olmak istiyorum” diyenlerin sayısı kırk beş. Bunca şeyin
farkında olup “ben de varım” diyenlerin sayısı yalnızca kırk beş. Binler yıl gerilerden aldığı en büyük mirasına sahip çıkıp, gelecek nesillere aktarmak isteyenlerin sayısı kırk beş...
14 Mart Adığe Dil Bayramı olarak kutlanır. 1853 yılında Bersey Wumar tarafından Adığe dilinin (tekrar) yazılı hale getirildiği tarihtir. Ve bu tarihte bu bayramı kutlamaya devam ederiz milletçe. Hoş bu tarihten haberdar olmayanlar da oldukça fazla. Lakin bu bayram da gün geçtikçe anlamsız hale gelmekte. Gün geçtikçe bayramını kutladığımız dilin adeta yok oluşunu seyrederek büyük bir paradoksu yaşamaktayız. Her 14 Mart'ta kalpağımızı önümüze koyup tekrar tekrar düşünmeliyiz. Yalnız düşünce kısmını abartmadan hemen eyleme koyulmalıyız.
14 Mart Adığe Dil Bayramı olarak kutlanır. 1853 yılında Bersey Wumar tarafından Adığe dilinin (tekrar) yazılı hale getirildiği tarihtir. Ve bu tarihte bu bayramı kutlamaya devam ederiz milletçe. Hoş bu tarihten haberdar olmayanlar da oldukça fazla. Lakin bu bayram da gün geçtikçe anlamsız hale gelmekte. Gün geçtikçe bayramını kutladığımız dilin adeta yok oluşunu seyrederek büyük bir paradoksu yaşamaktayız. Her 14 Mart'ta kalpağımızı önümüze koyup tekrar tekrar düşünmeliyiz. Yalnız düşünce kısmını abartmadan hemen eyleme koyulmalıyız.
Ve bu tabloyu gördükten sonra bir kez daha
düşündüm. Acaba bizim eksikliğimiz nerede? Dilimizi öğrenebilecek ortam bulamamamız mı, kültürümüzü mü öğrenecek fırsatımız yok, ekonomik
olarak yetersizliğimiz mi, siyaset üretememiz mi. Yoksa tüm bunlardan önce
muhtaç olduğumuz şey bir “bilinç” mi?.. Sanırım bunları yapmadan önce yapmak
zorunda olduğumuzu anlayabileceğimiz bir bilince, ortak duygu ve düşünceler
etrafında birleşmemiz gereken bir
toplumsal belleğe ihtiyacımız var. Umarım her şey sona ermeden bununda bir
çaresi bulunur…
Adığebze Dil Kursu Duyuru Linkleri:
https://www.facebook.com/events/276807702389942/
http://www.kafkasakademi.com/haberler/istanbul-cerkes-derneginden39-haydi-adigebze-ogreniyoruz-376.html
Adığe Dil Bayramı Haber Linki: http://www.cherkessia.net/news_detail.php?id=5235
Adığebze Dil Kursu Duyuru Linkleri:
https://www.facebook.com/events/276807702389942/
http://www.kafkasakademi.com/haberler/istanbul-cerkes-derneginden39-haydi-adigebze-ogreniyoruz-376.html
Adığe Dil Bayramı Haber Linki: http://www.cherkessia.net/news_detail.php?id=5235
Yorumlar
Yorum Gönder