Çerkesler Siyasetle Tanışırken – 1 /’Kullanılmak’ İddiaları Üzerine

İki gün önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu AB ile vize anlaşması imzaladı. Anlaşmaya göre şartlara uyulursa en az 3 yıl sonra Türk vatandaşları Avrupa’ya vizesiz giriş yapabileceklermiş. Ancak "Türkiye'nin üçüncü ülke vatandaşları olan kaçakları kabul etmesi gerektiği" gibi bir madde eklenmiş anlaşmaya. Yani aslında Türkiye AB’ye vizesiz giremeden üstüne bir de 3. Ülke vatandaşlarının ileri karakolu da olabilir. Sanırım Türkiye Avrupa’ya giden kaçaklar için ‘kullanılacak’.

Geçen birkaç yıl boyunca ABD Rusya AB ülkeleri Türkiye İran filan hepsi birlikte Suriye üzerinde acayip bir kumar oynadılar. Birileri kazandı birileri kaybetti. Son durumda Rusya kazandı diyorlar. Ve bu süreçte de birileri kullanıldı. Bilemeyeceğim…

Yine son iki yıldır Türkiye’de ‘demokratik açılım’ adı altında ciddi bir süreç işliyor. Her ne kadar adı bu şekilde olsa da başlangıcındaki itici ana güç Kürtler ve PKK oldu. 30 yılı aşkın süredir devam eden savaş halinin sonlandırılması nihai amaç. Bunun yanında Aleviler ve Romanlar gibi sürecin adını dolduracak aperatifler de ekleniyor. Süreçte hem devlet hem Kürtler bazı adımlar attı ve atıyor. Yani 10 yıl önceki tarafların kendi bakış açılarına göre hem devlet hem de Kürtler kaybediyor. Yani her iki taraf da ‘dik’ duramadı. Her iki taraf da acayip tavizler verdi. Burada da acayip bir ‘kullanılma’ olayı var. Hem bunca şehit ailesi hem 30 yıldır savaşan Kürtler. Nereden baksanız tutarsızlık!...

Aleviler için de durum enteresan. Yıllardır içinde barındırdığı garipliklere rağmen CHP ile özdeşleşen Aleviler bu yıl ‘the cemaat’ ile ortak bir projeye girişti. Kimsenin aklına gelmezdi. Yani onlar da taviz verdi. Bu kadar ters bir işte de bir ‘kullanılma’ olayı olmalı…

Son yıllarda bizim Çerkeslerde de bir kıpırdanma var. Birileri Çerkesya’yı kurmak için uğraşırken birileri de işin kolayına kaçıp bulundukları ülkelerde bir şeyler elde etmenin peşindeler. Türkiye’de ÇHİ diye bilinen bir grup aktivist ‘demokratikleşme süreci’nden de istifade ederek birtakım haklar istemeye başladı. Yer adlarının iadesi Çerkes dilinde yayın yapan TV filan. Bunun için iyi de çalışıyorlar.

Ancak gel gelelim bu adamlar birileri tarafından ‘kullanıldıkları’ ve milleti böldükleri ithamlarından bir türlü kurtulamadılar. Aynı zamanda fırsatçıymışlar. Bu şekilde siyaset yapılmazmış. Gürcistan’ın soykırımı tanıması bir oyun, ABD ve başkaları bizi kullanıyormuş. Kendimizden başka hiç kimse kendi rotamızı tayin edemezmiş. Kimse bizim ne yapmamız gerektiğini söyleyemez ve bize müdahale edemezmiş... Liste bu şekilde uzayıp giderken kimse ÇHİ ne istiyordu gerçekten diye soran yok. Anadilde TV ve kültürlerinin korunmasını istiyorlar. Ben hatırlatayım tekrar.

Böldükleri şey KAFFED olduğu için bunun hayırlı bir iş olduğunu düşünüyor ve kısa geçiyorum. Bu zamana kadar kullanılmak istenip istenmediklerini, istendilerse tutumlarının ne olduğunu, değilse neden şimdiye kadar kullanılmak istenmediklerini de sormak isterim. Öyle ya daha güçlü olan bunca yıllık çatı örgütü dururken neden kısa süre önce ortaya çıkan 3-5 kişilik bir gruba bu teklif götürülsün ki? Üstelik KAFFED Rusya tarafından kullanılma konusunda ciddi bir tecrübe edinmişken…

Diğer taraftan dile getirilen serzenişleri hamasi söylemlerden öteye geçmeyen ve hiçbir realitesi olmayan sloganlar olarak görüyorum. Kullanılacak neyimizin olduğu sorusuna mantıklı yanıtlar bulamıyorum. Oy potansiyelimiz olmadığı gibi çok parası olan insanlarımız da yok. Siyaseten ortaya koyulabilecek herhangi bir şeye sahip değiliz. Aynı soru ‘Kafkas Baharı’ teorileri ile benzer iddiaları dillendirenler için de geçerli.

Siyaset yapılırken odak noktanın bu halkın menfaatleri olması gerektiği açıktır. Bunun tartışılacak bir tarafı yoktur. Ancak yukarıdaki örneklerde olduğu gibi siyaset denen şeyin tekdüze ve çocukça tutumlar ile yapılmadığını karşılıklı tavizlerle yani karşılıklı ‘kullanılmalar’ ile yapılabildiğini anlamak için siyasetçi olmaya sanırım gerek yok.  Ne AB’ye türlü tavizler veren Türkiye, ne Suriye meselesinde Rusya’nın karşısında prestij kaybına uğrayan ABD, ne nükleer çalışmalarını müzakere eden İran, ne Kürtler, ne de Aleviler böyle bir yöntem benimsemişlerdir. Benimseyecek lüksleri de olmamıştır. Böyle bir lüks yok olmanın eşiğinde yaşayan bir halk için hiç geçerli değildir. Nitekim siyasetin doğası böyledir. Siyasi arena satranç tahtasına benzer. Bir şey vermeden bir şeyi almak mümkün değildir. Güçlü olanlar veya oyunu daha iyi bilenler daha fazlasını alırlar. En kötü ihtimalle ‘ağlamayana meme yok’ kuralı geçerlidir. Ki şu anda kullanılmak ile itham edilenlerin yaptığı da budur. Bunlar açık bir şekilde bilinirken bunca yıl sonra en azından ‘utanmadan’ bir şeyler talep edebilmiş kişileri yaftalamanın kimseye faydası olmayacağı gibi gülünç de durmaktadır. Siyasi arenaya henüz çıkmaya başlayan Çerkesler zamanla bunu da öğrenecekler mi bunu da hep birlikte göreceğiz. Yazının ikinci bölümünde de yeni kurulan siyasi partiden bahsedeceğiz…


Yorumlar

Popüler Yayınlar